12 Ağustos 2010 Perşembe

Kırmızı Su Balesi


Senin bir rengin vardı, bir adın ve kapladığın bir alan..!

Benden önce söylenmişti sana yüzlerce yalan..!

Çocuktun, evet çocuktun ama benimle büyüdün farkında olmadan..!

Bahsettiğin uzakta seni bulmaya yeterdi birkaç eş dost ve kısa bi zaman..!

Bağlantının olmaması yeterliydi anlaman için gittiğinde aslında hiçbir şey kaybetmeyeceğimi..!

Ama gideceğini düşününce de kanımdaki çekilme anlatıyordu bana tüm gerçeği..!

Baş ağrılarını kürtaj ederken kendi baş ağrılarıma gebe kalmıştım..!

Bu iki söz de buraya zor girerdi ama kullanmayacağım pekala sözü yerine aldım onları..!

Gitmek eylemiyle edilen tehditlere siktir git demekti en büyük tutkum; tutkularımdan vazgeçtim..!

Aslında benim için kırmızı değildin sen, çünkü sen başkasında kızarmıştın bende tam olgunlaştın..!

Yani kırmızıyı değil seni seviyordum..!

Saymıyorum saat 4-5-6'ları, saymıyorum salladığım 5. saniye zarlarını,
saymıyorum İstanbul'un riyakarlığını..!

Biliyordum o şehre döndüğünde herşeyin yeniden olduğu haliyle tekrarlanacağını..!

Sen herşey değişti sanarken, güç bela kendine geldiğini ölümlerden döndüğünü unuturken,

ben siyah güneşin hiç batmayacağına inanıyordum..!

Sen ve birileri sana mezar kazarken, ben senin adına Viyana hayalleri kuruyordum..!

Ben zaten dışındayım çemberin, sende içinde değilsin zaten..!

Sana göre ikimizi kaldıramazdı bu şehir; ben gelince sen gidecektin uzaklara..!

Eğer olurda birgün gidersen, gitme istiyorum ama olurda birgün gidersen,
Daha önce de dedim ya gidebildiğin en uzak yere git..!

Git ki..!

Birkaç tuşa birkaç parmak hareketiyle kodlanan vedalar kadar ucuz olmasın bu kez..!

Bu kez,

o kırmızı, damarlarımızdan öyle bi çekilsin ki,

kaybetme korkusu öyle bi yaksın ki canımızı,

İkinci buluşmamızda öyle bi yorulmuş olalım ki,

kaybetmek de bu kadar basit olmasın...!



Köksal Tek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder